17 sene süren profesyonel yaşamımızda bir kez Kayserispor'la Doğu Liginde daha doğru ifadeyle doğu bölgesi takımlarının mücadele ettiği grupta oynamış ve inanması hayli güç olaylara şahitlik etmiştik…
1991-1992 Kayserispor Şampiyon Takımı
Soldan sağa. Ayaktakiler: Fatih Uraz, Naser Beadini, Rıdvan Çeçen, Metin İlhan, Muammer Nurlu, Beyhan Çalışkan,
Oturanlar: Önder Çakar, Hüseyin Ürküten, Metin Aydın, Mehmet Şen, Turgay Gürel,
Maç: 05.08.1991 tarihinde oynana Kayserispor-Konyaspor (1-3) Hazırlık maçı kadrosu.
28 Şubat 1992'de “Havada bulut yok bu ne dumandır” türküsüne göre 'Yolu yokuş, gideni gelmez' şehre meşakkatli bir yolculuk sonrası ulaştığımızda biraz uykuyla çabucak toparlanırız diye düşünüyorduk...
Otel odasına girince ne uyku kalacaktı ne de yorgunluk çünkü ortada çökmüş somya yataktan, minyatür lavabodan, puslu aynadan gayrı şey yokken yanan ampül kendini aydınlatmaktan bile acizdi!
Uzun koridorun sonundaki 2 alaturka tuvaleti en az 20 oda müştereken kullanmak zorundaydı! Katta duş var mıydı yoksa yıkanmak isteyen hamama mı yönlendiriliyordu diye sormayın, hatırlamıyoruz…
Anlayacağınız Turizm Bakanlığı denetime gelse otelin alacağı yıldız taş çatlasa yarım olurdu! Kahvaltı yoktu, kahvaltının olmadığı yerde yemek de haliyle yoktu ve her ikisi için yan taraftaki pideciye gitmek zorundaydık…
Otel görevlisinin önümüze düşüp mihmandarlık yaparken verdiği bilgilerse iç açıcıydı;
- Bilin bakalım şimdi neyin üzerinden geçiyoruz?
- Neyin üzerinden geçiyoruz?
- Atatürk Parkının
- ???
- Kışın üstü hep karla kaplıdır; baharda karlar çözülünce ortaya çıkar
- ???
- Geçen sene otelimizde bir turist öldü
- Niye?
- Tuvalete yerleştirilen bubi tuzağı yüzünden
- Ona da yazık elbet lâkin kendi vatandaşımızda ölebilirdi
- Bizimkilere bir şey olmazdı; turistler için koydular
- Nasıl emin oluyorsun?
- Tuvalet sifonunun içine yerleştirmişler bombayı. Burada turistlerden başka kimse çekmez sifonu!
- ???
Müsabaka için stadyuma gittiğimizde dış saha kalelerinin üst direği zar zor görülüyordu. 2 küsur metre yükseklikte kar sahanın her tarafını kaplamıştı…
İç saha da farklı değildi; yana doğru kürünen kar tel örgülerden daha yüksek bir tepe oluşturmuştu. Kayseri liderken ev sahibi dördüncü sıradaydı ve belli ki asıl rakip buzlu zeminle soğuk havaydı…
Fenerbahçe'den ara transferde alınan santfor Levent, ilk yarının sonlarında karşı karşıya kaldığı kaleciden kolaylıkla sıyrılıp topu boş kaleye gönderene kadar maç sıkıntılıydı. Ne var ki meşin yuvarlağın kaleye gidişinde geçen ve taş çatlasa 1-2 saniye süren zaman kanınızı fokur fokur kaynatacak derece de keyifliydi!
Şöyle ki pozisyonun golle sonuçlanacağını anlayan top toplayıcı çocuk yıldırım hızıyla sahaya daldı ama buz-kar mukavemeti yüzünden yere kapaklandı. Akabinde kalkarak çift kaydığındaysa topun gol çizgisini geçmesine mani olamayacaktı…
O vakitler kural kitabı diyordu ki “22 futbolcu ve orta hakem dışında biri topa temas ederse, oyun hakem atışıyla başlar!” Meğerse kurnaz velet bunu sık sık deniyor ve genellikle mutlu sona erişiyormuş. Zaten 2 gün sonra televizyon özet görüntüleri verirken seslendiren spiker kahkahalarla gülüyordu!
İkinci yarıya 1-0 önde başladığımızda hava inanılmaz soğumuştu. Eşofman altı giymeme, üstüme 2 kaleci kazağı birden geçirmeme, dahası soğuk havayı sevmeme karşın önlemlerim hikayeydi! Maç bitimi donan eldivenlerimi bir arkadaşım dişleriyle ancak çıkarabildi deyim, anlayın perişan halimi!
Uzun müddet kaleme top gelmezken ömrü hayatımda ikinci defa rakibe değil, soğuğa mağlup olmuştum ve kalan dakikalarda neler yaşanacağı umurumda bile değildi (Aralık 1979'da Eskişehir Demirspor-Boluspor maçında da ayaza yenilmiş, kaleme gelen 3 topta 4 gol yemiştim! Şaka yapmıyorum; özellikle 4. golü nasıl yediğimi halen anlamış değilim ki anlatabileyim)…
İşte tam o pes ettiğim anlarda kulaklarımda yüksek volümlü uğultu çınlayınca sandım ki halisünasyon görüyorum. Ancak uğultu giderek artınca 6 pas çizgisi üzerinde heykelleşmeme ramak kalmışken meraktan kafamı arkaya doğru çevirdim. O da ne; yan direklerle korner bayrakları arasında yüzlerce insan sıra sıra dizilmiş maçı seyrediyor ve topun auta gitme şansı neredeyse kaybolmuş!
Müsabaka biterken kaleme gelen top gol olurken kulübede oturanların iddiasına göre en az 2 rakip az buz da değil 4-5 metre ofsaytmış, normal sürenin üzerinden de hayli zaman geçmiş! Hoş; gol, ofsayt, puan, soğuk derken aklınıza gelebilecek hiçbir şey ilgi alanıma girmiyordu; kapalı bir yere tez zamanda kapağı atma derdindeydim...
Hakemin nihai düdüğü çalmasıyla aynen yeni sünnet olmuş çocuk gibi zar zor yürüyerek soyunma odasına hareketlendiğimde arkamdan hafifçe sırtıma dokunuldu. Yavaşça döndüğümde 13-14’lerinde bir çocuk son derece saygılı ses tonuyla diyecekti ki;
- Fattik abi, Fattik abi, çok sevdik sizi, zaten bi sizi dövmedik!
- Teşekkür ederim canım!
Tüm samimiyetimle ifade etmek isterim o ve diğerleri son derece medeni insanlarmış çünkü densizin biri hurra diyecek olsa adımızın spor tarihinin şanlı envanterine eğitim zayiatı diye yazılması içten değildi!
Fatih Uraz
Kalecinin Seyir Defteri
Kalecinin Seyir Defteri
Facebook Yorumları