Web Analytics
Savaş Yılmaz Röportajı-Tam Saha Dergisi
Savaş Yılmaz Röportajı-Tam Saha Dergisi

Savaş Yılmaz Röportajı-Tam Saha Dergisi

Her Karadenizli gibi şakacı, esprili, yerinde duramayan, kıpır kıpır bir genç oyuncu var karşımızda. Henüz 16 yaşındayken 2. Lig B Kategorisi'nde oynamış, koşan, savaşan, rakibi bozan ve kazandığı topu iyi kullanan yapısıyla o tarihten bu yana sürekli Genç Millî Takımların bünyesinde yer alan bir oyuncu. 4 sezondur kadrosunda yer aldığı Kayserispor'da geçtiğimiz sezona kadar çok fazla oynama fırsatı bulamasa da ay-yıldızlı forma altındaki performansı onu hep vazgeçilmez kıldı.

Röportaj: Mazlum Uluç

Sürmenelisin, futbolla İstanbul'da tanıştın ama insanlar seni Kayserispor'da tanımaya başladı. Bize biraz bu şehirlerarası durumdan bahseder misin?

1990 yılında Trabzon, Sürmene'de dünyaya gelmişim. Doğduğum sene de ailem İstanbul'a göç etmiş, Zeytinburnu'na yerleşmiş. Futbola başlamam ise enteresandı. Babam sokakta yaramazlık yapmayayım diye beni Zeytinburnuspor'un altyapısına yazdırdı. Maksadı futbolcu olmam değildi aslında. Ama beni yetenekli bulmuş olacaklar ki kısa süre sonra lisans çıkardılar. Hatta öyle oldu ki, 15 yaşına geldiğimde profesyonel yaptılar.

Ailende başka futbolcu var mı? Başlangıçta yaramazlık yapmaman için seni futbola gönderen baban, yolunu futbolcu olarak çizmeye karar verdiğinde nasıl bir tavır sergiledi?

Ailemde benden başka futbolcu yok. Ama hakkını yemeyeyim, babam bana çok destek oldu. Onun varlığını hep arkamda hissettim. Annemin tavrı ise farklıydı. Genç Millî Takım'a çağrılınca sevinçle anneme koştum ve "Anne Millî Takım'a seçildim, maç için Yunanistan'a gideceğim" dedim. Annemin tavrı, "Gitme oğlum, oralarda ne işin var?" oldu (gülüyor).

Bugün seni bir joker oyuncu olarak izliyoruz. Futbola başladığında hangi mevkide oynuyordun?

Açıkçası altyapılarda da her mevkide oynamıştım. Ama başlangıçta forvet arkası olarak oynuyordum. Özellikle Kayserispor'a geldikten sonra daha güçlü bir oyuncuya dönüştüm ve defansif orta saha olarak düşünülmeye başladım. Ama zaman zaman sağ bek de oynadım.

16 yaşında U16 takımıyla ay-yıldızlı formayla tanıştığını biliyoruz. Zeytinburnuspor'un o yıllarda 2. Lig takımı olduğunu düşünürsek, senin oradan Genç Millî Takımlara gidebilmen ciddi bir başarı olarak yorumlanmalı değil mi? Nasıl oldu bu, seni keşfeden kim oldu?

16 yaşındayken 2. Lig B Kategorisinde oynuyordum. Aslında o dönemde benim açımdan büyük bir şans yaşanmıştı. Zeytinburnuspor'da altyapı oyuncusuydum ve A takım kadrosu için düşünülmem söz konusu değildi. Forvet arkası mevkiinde de usta bir oyuncu görev yapıyordu. Ancak teknik kadroda bir değişiklik yaşandı ve takımın başına Lemi Çelik getirildi. O da gözünü genç oyunculara çevirdi ve beni altyapıdan alarak direkt A takım kadrosuna yerleştirdi. Lemi Hoca takımda fazla kalmadı ama o 10 maçlık süreçte ben kendimi gösterme fırsatını yakalamış oldum. Genç Millî Takımlara da 16 yaşında 2. Lig B Kategorisi'nde profesyonel futbol oynayan bir oyuncu olarak gittim. Çünkü benim yaşımda olup da o düzeyde oynayan başka kimse yoktu. Ama yine de Millî Takım kadrosundaki durumum ilginçti. Oyuncu listesine bakıldığında herkesin isminin yanında Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor yazıyor, benimkinde Zeytinburnuspor. Hani "Senin ne işin var burada?" durumu yani (gülüyor). Ama sağ olsun o dönemde Genç Milli Takımların başında bulunan Abdullah Avcı Hocamız beni sürekli kadrosunda bulundurdu.

Başlangıçta idollerin var mıydı?

Kendi oyun stilime benzetmem söz konusu değil çünkü farklı mevkilerde oynuyoruz ama Hami Mandıralı'ya büyük bir hayranlık duyardım. Attığı o müthiş şutlar ve sonrasında, "Hami vurdu, gol" klişesi hâla hafızamda durur.

Abdullah Avcı seni Genç Milli Takımlar için seçtiğinde hangi özelliklerini beğenmişti?

Çok savaşçı bir orta saha oyuncusuydum. Koşan, rakibi bozan, top çalan bir oyuncuydum. Topu kullanmam da kötü değildi. Abdullah Hoca zaten beni ilk çağırdığı kampta Yunanistan maçında ilk on birde oynattı. Sonra takımın başına Turan Mesçi geldi. O da beni oynatmaya devam etti.

Kayserispor'a transferin de ilginç. 2. Lig B Kateorisi'nde oynuyorsun, henüz 17 yaşındasın ve direkt Süper Lig'e transfer oluyorsun.

O dönemde Genç Millî Takımlara sürekli gidiyordum. O maçları da kulüp temsilcileri izliyordu. Listeye bakıyorlardı, bütün oyuncular Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Trabzonsporlu, Beşiktaşlı. Bir de Zeytinburnusporlu Savaş var. Beni transfer edebileceklerini düşünüyor olmalılar ki her maçtan sonra birisi mutlaka telefonumu alıyordu. Kayseri'de bir maçımız vardı ve o gün de çok iyi oynamıştım. Bunun üzerine Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma bana uçak biletimi yolladı ve kulübe davet etti. Kayseri'ye gittim, tesisleri gezdim ve başka hiç bir takımla görüşmeden kararımı verip imzayı attım.

Oldukça genç bir yaşta ailenden ayrılıp Kayseri'ye gitmek zor olmalı, değil mi?

İlk gittiğim zamanlar inanılmaz kötüydü gerçekten. Kendi kendime "Eyvah, neredeyim, ne yapıyorum ben?" demiştim. İstanbul'da camı açtığınızda insan görürsünüz, Kayseri'de camı açıyorum, karşımda koca bir dağ var. O süreçte zorluklara tahammül etmemi sağlayan tek şey içimdeki futbolcu olma arzusuydu. Kendimi gerçekten çok zorladım, tam üç sene tesislerde kaldım ve futboldan kopmamak için bütün zorluklara katlandım. Sonrasında alıştım ve sevdim Kayseri'yi. Açıkçası zorluklara dayanmama da değdi. Futbolcu olmak istiyorsanız zorluklara sonuna kadar direnmek ve sabretmek zorundasınız.

Kayserispor'da ilginç bir çizgin var. Başlangıçta seni PAF takımda görüyoruz, ardından zaman zaman A takımda oynuyorsun. Bu git-geller ve uzun süreli yedek kalışlar seni nasıl etkiliyor?

Yedek kalmayı hiç problem etmedim ve "O forma bana nasıl olsa gelecek" diye hep kendime güvendim. Geçtiğimiz sezon da bu güvenimin boş olmadığı çıktı ortaya. Genç bir oyuncu olarak 15 maçta oynamak küçümsenecek bir şey değil. Ben de bunu önemli bir aşama olarak değerlendiriyor ve geleceğe daha bir umutlu bakıyorum.

Geçtiğimiz sezon bazen orta sahada bazen de sağ bekte izledik seni. Kendi açından baktığında nerede daha verimli olacağını düşünüyorsun?

Ben yeri geldiğinde sert oynayabilen, yeri geldiğinde ayağa pas yapabilen bir oyuncuyum ve bu özelliklerim sayesinde birbirinden ilgisiz gibi görünen mevkilerde görev yapabiliyorum. Daha önce hayatımda hiç sağ bek oynamamıştım. Şota Hoca bana bir maç sırasında "Sağ bek oynar mısın?" diye sordu. Ben de "Oynayamam" dedim. Ertesi idmanda beni sağ bek oynattı ve antrenmanın bitiminde, "Hani oynayamazdın?" dedi. Dördüncü haftada Fenerbahçe ile maçımız vardı. Sağ bek oynayan Hamza maç öncesi bana, "Ayağım ağrıyor" dedi. Ben de kendi kendime "Hazırlanayım bari" diye düşündüm. O gün oynayacağımdan o kadar emindim ki... Takım ısınırken 5'e 2'de ortaya geçtim daha iyi ter atmak için. Maçın 20. dakikasında Hamza sakatlandı ve Şota Hoca bana "Savaş kalk" dedi. Şaşırdım, çünkü orada oynayabilecek Mehmet Eren abi vardı. Ama soyundum ve sahaya girdim. Maçı 2-0 kazanmıştık. O gün gerçekten de iyi oynadığımı düşünüyorum. Sonrasında da sağ bekte şans bulmaya devam ettim. Ben görev adamıyım, nerede forma verirlerse orada oynarım.

Oyun karakterinin oluşmasına katkı sağlayan teknik adamlar kimler?

Millî Takım'daki hocalarımın hepsini sayabilirim. Çünkü ben futbol kariyerimi Millî Takımlara borçluyum. İnsanlar beni kulüp takımlarından değil, Genç Millî Takımlardan tanıyor. Hocalara gelince, tabii başta beni 15 yaşında Zeytinburnuspor'un A takımında oynatan Lemi Çelik var. Bu olay benim kariyerimin dönüm noktasıydı. Abdullah Avcı, Turan Mesçi unutulmaz elbette. Mesela Abdullah Ercan beni kadroya almasına rağmen oynatmıyordu ama ben onu yine de çok seviyorum. Çünkü bana emek harcadığını görüyor ve biliyordum. Bugün bana Ümit Millî Takım kadrosunda yer veren Raşit Hoca'ya da çok teşekkür ediyorum. Mesela ben geçtiğimiz sezona da çok iyi başlamamıştım ama Raşit Hoca benden hiç vazgeçmedi.

Aslında ortada şaşırtıcı bir durum var. Sen kulübünde genelde kenarda oturuyorsun ama Millî Takımlar için vazgeçilmez bir oyuncusun. Bu durumu nasıl açıklıyorsun?

Dediğiniz gibi, kulüp kariyerimde gözden kaybolduğum dönemlerde bile Millî Takımlar için hiç unutulmadım. Sanırım bunu da Millî Takımlardaki performansıma borçluyum. Çünkü oynadığım her maçta hep en iyisini vermeye çalıştım ve hocalarım da bunu gördü. Dolayısıyla kulüpteki durumum ne olursa olsun bana Millî Takım oyuncusu gözüyle baktılar ve sürekli kadrolarda yer verdiler.

Kulüp takımlarında Tolunay Kafkas ve Şota Arveladze ile çalıştın. Onlar hakkında neler söyleyebilirsin?

İkisi birbirinden apayrı karakterler. Kayserispor'a geldiğimde 17 yaşındaydım ve biraz da yaramazdım. Kötü anlamda değil, yani biraz haşarıydım. Tolunay Hoca da beni cezalandırarak eğitmeye çalışırdı. Bir hazırlık maçı öncesi ısınırken takım arkadaşıma bacak arası atmaya çalışıyordum; Tolunay Hoca yanıma geldi, "Adam Kamerun Millî Takımı'nda oynuyor, sen neyine güveniyorsun da bu işlere kalkışıyorsun, git sahanın etrafında tur at" dedi (gülüyor). Şota Hocanın tarzı ise biraz daha farklı. Bir şeyi öğretmek için gerekirse 40 defa anlatıyor, sonuna kadar üsteliyor ve nihayetinde kafanıza sokuyor.

Seninle birlikte futbola başlayan pek çok çocuk bugün futbolun dışında kaldı. Seni onlardan ayıran ve bugün futbolcu olmanı sağlayan farkların nelerdi?

İlkokula giderken öğretmen herkese sorar ya "Ne olacaksın?" diye. Herkes "Doktor, mühendis, avukat" cevabını verirken, bir tek ben "Futbolcu olacağım" diyordum. Yani baştan kararlıydım bir kere futbolcu olmaya. Bayram harçlıklarımı biriktirdiğimde aldığım ilk şey krampon olmuştu. Ama tabii bir yandan da şans vardı. Mesela Lemi Hoca Zeytinburnuspor'a gelmeseydi, ben A takımda oynama fırsatı bulamayacak ve belki de kaybolup gidecektim. Diğer yandan baktığımızda zorluklara göğüs gerdiğimi de söyleyebilirim. Mesela Kayseri'ye ilk gittiğimde Süper Lig oyuncusu olmayı kafama koymuştum ve ailemden ayrı kalmayı göze alarak, o şehirde hangi zorluklarla karşılaşacağımı hiç düşünmeden imzayı atmıştım.

Kayseri zengin bir şehir ve Türkiye'nin en modern statlarından birisine sahip. Kulübün son yıllarda sürekli zirveye oynamak gibi bir niyeti de var ama belli bir çizgi bir türlü aşılamıyor. Sence Kayseri'de eksik olan ne?

Dediğiniz gibi benim geldiğim sezondan beri her sezona şampiyonluk hedefiyle giriyor ama ligin sonu geldiğinde bocalamaya başlıyoruz. Baktığınızda oldukça iyi kadrolar kuruldu. Tesis deseniz hem stat hem de antrenman sahalarımız muazzam. Tek sorun seyirci desteği gibi görünüyor. Bizi itecek, coşturacak bir taraftar grubuyla çok daha iyi noktalarda olabiliriz.

Transferde sürekli genç oyuncuları takıma katma politikası izleniyor. Gelen oyuncuların çoğu da Genç Millî Takımlar ve Almanya kökenli. Böyle genç bir kadronun içinde yer almak senin için ne ifade ediyor?

Kayserispor'da dört sezonumu geride bıraktım ve neredeyse benden sonra gelen yaşıtlarımın bile "abisi" olmuş durumdayım (gülüyor). Düşünün Kayserispor'dan ayrıldıktan sonra pek çok takımın formasını giyen Gökhan Ünal abi geri döndüğünde, onunla birlikte oynayanlardan takımda kalan birkaç oyuncudan birisi de benim. Hatta bana "Ne oldu, daha kaptan olmadın mı?" diye takıldı (gülüyor).

Bu genç oyuncu politikasını nasıl değerlendiriyorsun?

Genç oyuncuları tek tek gözümün önünden geçiriyorum, aralarında "Bu takımda oynayamaz" denilebilecek tek bir oyuncu yok. Hepsi son derece kaliteli, hepsi Genç Millî Takımların tezgâhından geçmiş ve hem özgüven hem de uluslararası tecrübe kazanmış oyuncular. Kadroya bakıldığında son derece tecrübeli ve kaliteli oyuncular da var. Kalede Arjantinli Navararo, onun önünde İlhan Eker, orta sahada Santana ve Paraguaylı Nunez, forvette Gökhan Ünal var. Bu omurganın etrafında forma giyebilecek çok sayıda kaliteli genç oyuncu mevcut. Ben rekabetin hem takıma hem de oyuncuların bireysel gelişimine büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Tecrübeli oyuncuların takıma oynadıkları futbolla katkı yapmasının yanı sıra genç oyunculara da bir şeyler katmasını bekleriz. Bu anlamda profesyonelliğiyle seni etkileyen bir oyuncu oldu mu Kayserispor'da?

Benim geldiğim sezon takımdan ayrılan o dönemin kaptanı Bülent Bölükbaşı vardı. Onu tanımak ve birlikte oynamak nasip olmadı. Ama onunla ilgili anlatılanları duyunca "Keşke Bülent abiyi tanıma fırsatı bulsaydım" diyorum.

Kayserispor'un genç oyuncuları arasında "Geleceğin yıldızı olur" diyebileceğin bir oyuncu var mı?

Eren Güngör'ü çok beğeniyorum. Çok genç yaşta A Millî Takım kadrosuna girmeyi başarmış bir stoper. Ancak iki büyük şanssızlık yaşadı ve iki sezonunu kaybetti. Ama bu sezona iyi geliyor. Ben Eren'in Türk futbolunun geleceğine damga vurabilecek oyunculardan biri olduğunu düşünüyorum. Abdullah Durak da kaliteli ve çıkış yapabilecek bir oyuncu.

Gelecekle ilgili nasıl beklentilerin var? Kariyer planlamandan söz eder misin biraz?

Öncelikle Kayserispor'da düzenli bir şekilde oynamak istiyorum. Ondan sonra Allah "Yürü ya kulum" der zaten.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları