Aydemir Doğan ismi hiç de yabancı değil bizlere... Bilmeyenler için küçük bir not düşmek isterim: Kayseri’ye hizmet edenlerden... Hem de çok... Şair, yazar, spor adamı... 11 Mart 1935 tarihinde Bünyan’da doğdu... Küçükken, ailesi şehre yerleşti... Çocuklarına kol kanat geren, adeta “saçın süpürge eden”, güzeller güzeli, udi, mis gibi bir anneden; “bohem hayatı” seven ve genç yaşta vefat eden gönlü gani bir babadan olma... Müzmin bekar... Neyzen Tevfik gibi; “Feleğin kahpe başında paralansın parası;/ Ben, güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye.” diyebilenlerin günümüzde ki son temsilcilerinden.
Kayseri Lisesi mezunu... Uzun yıllar Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü (Şimdiki, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü) görevinde bulundu... Yolspor’da idarecilik yaptı... Kayserispor’un kurucuları asasında... Ve yine Kayserispor’da Genel Kaptanlık ve Genel Sekreterlik yaptı...
Değişik gazete ve dergilerde yazılmış yüzlerce yazı ve Eski Hikaye (1975), Bir Demet Akşam (1978), Söyleyip Geçtim Seni (1984), Şiremenli Caddesi (1992), Ve Şarkı Devam Et (1995), Setenönü (1999) isimli şiir kitapları ile Erciyes Defteri (1990), Kayseri Spor Hayatından Anılar isimli araştırma kitapları... 30 kadar şiiri çeşitli makamlarda, Necip Altın, merhum Hasan Özçivi, Ali Şenozan, hemşehrimiz İsmail Ötenkaya, yine hemşehrimiz Mustafa Uyan gibi bestecilerce bestelendi ve TRT repertuarına girdi...
Kitabın bir yerinde Aydemir Doğan ile Ali Rıza Navruz arasında geçen konuşmanın bir bölümümü aktarmak istiyorum. Zannederim bu küçücük bölüm Doğan’ın ruh hali, hayatı algılama biçimi ile ilgili ipuçları veriyor bizlere...
“ Hocam, kusura bakma ama bu yılgınlığı, bu bedbinliği yakıştıramadım size, ben. Hani; şâir ‘Göze alan’dı? Yeşilli isimli şirinde; “Benim içimde sanki, yeşil yıllar yaşardı’ diyen kimdi peki?
- Bak Navruz dost, yıl 1995... Yani şu fâni ömrümün altmışıncı kumral yılını yaşıyorum... Kaybolan yılları seyirden bıktım usandım artık. ‘Ve Şarkı Devam Et’ diyorum gerçi ama;
‘Yâr gitti yâran gitti,/Bu ne iştir Yârabbî/ Mâlum düzenin böyle,/Kandilin yağı bitti..!’
‘Bir dokun bin âh işit/ Kâse-i fağfurdan’ diye, herhalde bu hâle denir, diye düşünüyorum kendi kendime. Şâir yılgın, bitkin, mahzun, yorgun, kırgın... Ve bütün hayalleri çekilip gitmiş güle güle! Şaşırmıyorum elbette bu durumuma. Çünkü hâlâ, ‘Mânî oluyor hâlimi takrîre hicâbm’ şarkısını geceleri koynunda söyleyip duran da, ben değil miyim? Ben değil miyim hâlâ her nesnede bir gamze çukuru gören? ‘Susulacak ne de çok şey vardı oysa!..’
Şu yalan ömrün bir kış gecesinde, üzerime örtüyorum bir şal, yorgan gibi ’Ve şarkı devam et’i ki; Isıtıversin içimi. İçimde bu yitirmişliğin derin boşluğunu yaşarken, bir başka gecelerin kollarında hissediyorum kendimi. Ve;
‘Dağlar mor, Dağlar kara/ Söylemiyorlar beni /Ne desem bulutlara...’
25. saatlerimi bu duygularla yaşarken, komşunun bebesinin çığlıkları tırmalıyor kulaklarımı. Kalkıp, bir sigara dumanıyla dans ediyorum dolunaya karşı... Sonra dönüp odama, hâlâ ağlamakta olan bebeye, Doğan’dan doğan bir şiir söylüyorum;
Ağlama sus oğlum, bebe!/Komşunun bebesi.../Sabaha dört saat var daha/Uykum var öylesine./Sen, ana-baba keyfine /Ben/Ana-baba keyfine/Söyletme beni bebe!/Sen ağlarsın bilmeden öyle/Ben uykusuzluktan biçâre./Olmaz olaydık /İkimiz de!.. “
Yazar: Kadir Dayıoğlu Yayın Tarihi : 31.10.2011
Facebook Yorumları