1950’li yıllara damgasını vurmuş İtalyan asıllı Arjantinli golcü Di Stefano, 1953-1966 yılları arasında Real Madrid’de oynamadan önce 1946 yılında Arjantin’in Huracan takımında kiralık olarak oynamıştı. Real Madrid’de 282 maçta 218 gol atmış ve 5 kez Şampiyon Kulüpler kupasını kaldırmıştır.
1950’li yıllarda dahi futbolda uygulaması olan kiralık oyunculuk nedir peki? Futbola katma değeri ne düzeyde oluşuyor?
Futbol’da geçmişte biliyorsunuz, bir futbolcunun sözleşmesi bitmiş dahi olsa, onun bonservisini elinde bulunduran takım, oyuncuyu satarken bir bonservis rakamı talep edebiliyordu. Belçikalı futbolcu Jean Marc Bosman’ın 1990 yılında Avrupa Adalet Divanı’na başvurusu sonrasında1995 yılında verilen karar ile futbolcuların da Avrupa Birliği içinde işçilerin serbest dolaşımı ve iş özgürlüğünden faydalanabileceğine karar verilmiştir. Bu Karar, futbol için önemli bir dönüm oluşturmuştur. Bundan böyle kulüpler oyuncu ile daha uzun süreli sözleşmeler yapmaya başlamışlardır. Çünkü sözleşmesi biten oyuncu herhangi bir bonservis ücreti ödenmeksizin istediği takıma gidebiliyordu.
Rahmetli Cenk Koray’ın 1990’lı yıllarda Stüdyo Pazar isimli programı vardı. Bu programda sanatçılar çıkar, yarışma programları yapılırdı. Yarışma programları tele kutu ve Erkan Yolaç’ın Evet-Hayır’ı, çizgi karakter ise ‘Bay Meraklı’ idi. Bu programın bir de spor köşesi vardı. Bu köşede üç büyüklerin maçlarına canlı olarak bağlantılar yapılır ve müsabakalardan beşer dakikalık bölümler sunulurdu.
Düşünün, o dönemler kulüplerin yayın hakkı ve gelirleri kavramına bakışı…Türkiye’de 1. Futbol Ligi’nin yayın haklarına ilişkin ilk ihale 1996 yılında yapıldı. O dönem 40 milyon dolar olan yayın hakkı gelirleri, bugün 400 milyon doları aştı. İlk dönemler Cine 5’in aldığı yayın hakları, havuz sistemi ile adil olmayan bir paylaşım ile paylaştırılıyordu.
2000’li yıllardan sonra Digiturk yayın ihalelerini almaya başladı. Bugün artık kulüpler en az 10 milyon dolar yayın geliri alıyor. Ayrıca artık Futbol’da İddaa var. Yasal bahislerden ise kulüpler en az 4 milyon dolar gelir elde ediyor. Futbolun büyük bir endüstri olmasıyla birlikte yasal olmayan yollardan elde edilen paraların meşrulaştırılması için de önemli bir alan haline geldi. Futbol’da inanılmaz paralar dönüyor. Üstüne üstlük tribünlere gelen seyirciler de artacağı yerde azalıyor. Bunda en büyük etken artık herkesin evinde çok daha rahat ortamda tüm maçları canlı olarak izleyebilmesi.
İkincisi futbolun eskisi kadar temiz ve amatör ruh ile yapılmaması.
Üçüncüsü şehir/takım bütünlüğünün oluşumuna imkan sağlayacak bir ortam oluşturulamaması.
Dördüncüsü de eskiden futbol en büyük eğlenceyken, bugün artık futbolun belki de en az tercih edilen eğlencelerden biri halini alması.
Dünyanın büyük kulüpleri, bu işi aynı zamanda etkin bir ticari araç olarak görmekteler. Yetenekli oyuncuları tespit etmek için geniş izleme ekipleri (scoud) oluşturuyorlar. Bu ekiplerin tespit ettiği oyuncular transfer ediliyor. Ama bir çoğu bu kulüplerin hiç formasını giymeden yıllarca bu kulüpteymiş gibi hizmet ediyor. Bunun yolu futbolcuyu kiralık olarak başka takımlara vermek. Hukuki olarak geçici transfer sözleşmesi olarak bilinen sözleşme ile futbolcu emeğini belirli bir süre için bonservisinin olduğu kulüp dışında kullanmaktadır. Bu tür geçici transferde oyuncunun kulübüne bonservis ücreti ödenmemekte ancak geçici transfer bedeli ödenmektedir. Son yıllarda bu tür kiralık oyuncu uygulamasının hızla arttığı görülmektedir. Bunda en büyük etken kulüplerin içine düştüğü ekonomik sıkıntılar ile iyi yönetilememedir. Çünkü iyi yönetilen ve işi bilen insanlarca kurumsal olarak idare eden kulüpler daha çok kiralık oyuncu almazlar, kiralık oyuncu verirler. Örneğin Chelsea ve Juventus’un 50’ye yakın kiralık oyuncusu bulunmaktadır. Bazı futbolcular bu büyük kulüplerin adı ile 10 yıl futboldan ekmek yemekte ancak futbola da herhangi bir katkı sunmamaktadır. Buna rağmen her yıl bu oyuncuların talibi de çıkmaktadır. Böyle bir ortamda nasıl futbolda başka işler dönmediğini veya yöneticilerin futbolu bildiğini düşünürsünüz.
Kiralık oyuncu modeli ile oyuncu kiralayan kulüplerin ilk önemli amacı gençken alıp, gelecekte değerlendirmeyi düşündüğü oyuncuların pişmesini sağlamaktır. Böylece kendi takımında kadroya giremeyecek bu oyuncunun oynamasını sağlayarak oyuncuya değer katmayı amaçlar. Oyuncu kiralayan kulüp ise bu kalitede bir oyuncuyu bonservisi ile alamayacağı için kiralama modeli ile takımına katkı sağlamaya çalışır. Ancak teoride böyle olan amaçlar pratikte çoğu zaman böyle olmamaktadır. Oyuncu hep daha iyi olacak diye beklenirken, bir bakmışınız oyuncu 30 yaşına gelmiştir. Oyuncuyu kiralayan kulüpler açısından ise son on yılda verilen oyuncu kiralama bedelleri ile çok daha etkin ve verimli bir sistem oluşturmanın mümkün olacağı, kiralık oyuncuya verilen para ile çok daha faydalı olacak genç yerli oyuncular alınabileceği ve “kullanılan” kulüp olmak yerine, “umut ile bekleyen kulüp” olma yolunun seçilebileceği görülmektedir.
İlk oyuncu kiralamaların İngiltere’de 1885’te başladığı söylenir. Bu dönemler oyuncu üç maçlığına dahi kiralanabiliyordu. Bu ise futbola şaibeyi karıştırıyordu. Bu nedenle bu tür kısa dönemli kiralamalar 1900’lü yılların başında yasaklanmıştır. Daha sonra kulüplerin kiralık olarak yalnızca iki oyuncuyu bünyesine katabilecekleri sınırlaması yapılmıştır. Günümüzde kiralık oyuncuların hızla artması ve yaşanan suiistimaller sonucu FIFA kiralık oyunculara yönelik düzenleme yapmaya hazırlanmaktadır. FIFA’ya göre bu yöntem uzun vadede futbola zarar veriyor. Oyuncuların gelişimlerini engelliyor.
Türkiye’de Rüştü Reçber gibi Arda Turan gibi önce kiralık olarak başka kulüplere verilen ve sonra kiralandığı kulüpte parlayan oyuncu örnekleri mevcut. Ancak yıllarca büyük takım oyuncusu olarak anılan ancak o takımda hiç oynamayan da pek çok oyuncu var. Bu model, bana göre de futbol kulüplerinin finansal yapısına olduğu kadar takım ruhuna da zarar veriyor. Her yıl yenilenen takımlar, takım içi bütünlüğü ve şehir/takım/seyirci bütünlüğünü oluşturamıyor. Ayrıca kiralanan oyuncuların çoğu, Türkiye’de çok rahatlıkla bulunacak genç oyunculardan nitelik olarak daha üstün oyuncular değiller. Bu durum da finansal açıdan takımlara zarar verici bir durum içeriyor.
İstisnalar kaideyi bozmaz şeklinde yaygın bir söz vardır. Elbette, kiralık oyuncuların takımlara çok büyük faydaları olduğu örnekler mevcuttur. En son Stephan Badji geçen sezon Kayserispor’da kiralık oynamış ve önemli bir fayda sağlamıştı. Yine önceki sezon Mesut Bakkal ile ligde kalınan sezon Raheem Lawal ve Rajko Rotman inanılmaz bir fayda sağlamışlardı. Geçici ve zor durumlar için kiralık oyuncu kullanılması anlaşılır bir durum olabilir. Ancak bu modelin kulüplerin genel uygulaması halini alması sürdürülebilir ve mantıklı bir durum değildir. Kulüplerin, hızla kötüleşen ekonomik durumda futbolun içinde kalmayı başarabilmeleri için etkin izleme ekipleri oluşturmaları, alt yapılara yatırım yapmaları ve kulüpleri profesyonel yöneticiler eliyle yönetmeleri kaçınılmazdır. Futbol kulüplerini etkin bir başkan (CEO), sportif direktör ve teknik direktör üçlüsü yönetmelidir. Diğer organlar ise kulüplerin kurumsal yapısını, alt yapı organizasyonlarını vs. planlamalı ve oluşturmalıdır. Ayrıca futbolun içine giren yasal olmayan ve yabancı unsurları da ayıklamaları şarttır. Bunların yapılmaması durumunda iki seçenek vardır: Ya geçmişte İtalya’da, Belçika’da olanlar gibi köklü ve dönüşümcü adımlar atılacak ve büyük takım/küçük takım demeden gerekli yaptırımlar uygulanacaktır. Ya da bunca inşa edilen Stadyumlar boş kalmaya mâhkum edilecek ve futbolun defin işlemlerinin yapılması safhasına geçilecektir. Başka çıkar yol yoktur.
Selim Dündar
Facebook Yorumları